Terrible Two ve Sünnet

Yine güzel kararlar alma dönemi başladı hayatımda . Bunlardan biri de yeniden ve istikrar ile yazmak . Hem hamilelik haberiyle yazmaya başladığım defterime , hem de buraya.

Önceliklerimizi belirlerken bazen unutup kendimizi en sonlara atıyoruz. Anne olduğumdan beri kendimi çok fazla liste başında görmedim . Dönemsel olarak burun farkıyla öne geçsem de sonra bir bakıyorum listedeki milyon tane maddenin altında ezilivermişim. Haftanın 2 veya 3 günü iş çıkışı 2 'şer saat kendime bir kahve molası veya bir yoga dersi molası tanıyorum elbet ama bahsettiğim sadece kendime ayırdığım 2-3 saatlik özel zamanlar değil-di . Tabi bu yazıyı böyle devam ettirirsem taş olurum , kendimle alakalı en radikal kararı geçtiğimiz haftalarda verdim ama bu yazının konusu değil tabii .

Olayımız çükütella ! Ne zamandır sünnet muhabbeti ortada dönerken harekete geçebildiğimiz zaman tam 23. ay ! 2 yaş sendomu eşikten pis pis bakarken yüzümüze giriştik bu yola. Aklımızca bir fayda zarar analizi yaptık . Ya 2 yaş sendromu ile sünnet travmasını beraber yürütüp tüm aile göğüs göğüse mücadele edecektik , ya da 5-6 yaş civarlarını bekleyecektik . Bilimsel araştırmalar ne der bilemem ama ben anne iç güdülerimle şimdiye karar verdim ve tam 23. ay dönümümüz olan 7 nisan tarihinde kesim için doktorumuzla sözleştik . Hastaneye girişten çıkışa tam 6 saat geçti . 50 dakikası sünnet operasyonu sürdü. Sedasyon yapıldı . Narkoz gibi ağır bir bayıltma değil de uyuklama haliymiş. Zaten ameliyathaneden çıkarken ayılmaya başlamıştı bile. Sonrası sabır, Sonrası uykusuzluk , sonrası hepimize büyük travma !  Bugün 9. gün . Tüm aile tekrar umut dolu gözlerle bakmaya başladık çok şükür!  Ömer sonrasında pipisiyle beraber kişilik kaybına da uğradı :) içinden canavar çıktı . Bezden, krem tüplerinden , ıslak mendillerden hunharca kaçıyordu 75 metrekarelik evde. Şiddete çok meyillendi ve gencinden yaşlısına hepimizi bir temiz elden geçirdi .Çişini yapmaya korkuyor , son raddeye kadar tutuyordu .  Hala altını değiştirtmiyor ama ciddi yollar katettik. Eski kişiliğine geri dönmeye, bildiğimiz tanıdığımız Ömer olmaya başladı .şükür şükür şükür şükür !!!

Sünnet sonrası yaşadıklarımız korkutunca beni , psikolog bir tanıdığım ile görüştüm. Bana operasyon öncesi yaşanacakları anlatmamız gerektiğini söyledi. Geceleri kulağına fısıldamak , yada durumu kendisine açıkça anlatmak gibi . Yaşadığı duyguya empati yapmak için kabaca '' bir gün uyuduğunu ve uyandığında kolunun olmadığını düşün , pipisi de onun artık tanıdığı bir uzvu, kendini illaki eksik hissedecek , 2 yaş dönemi onun kendi benliğini kanıtlamaya çalıştığı, ben de varım , ben de buradayım dediği bir dönem iken siz bir parçasını onun elinden aldınız. Şimdi  daha sert bir şekilde benliğini kanıtlamaya , kendi otoritesini kurmaya çalışacaktır '' dedi. Bir kaç davranış önerisiyle , devam etmesi halinde oyun terapisi ile ona destek olma kararı aldık ama gerek kalmadı umarım, son 2 gündür ivme hızla yukarı doğru çıkıyor :)

Bu kriz de geride kalırken , mevlüt için hazırlanmaya başlayabiliriz artık . Ruhen çok yorulduk , çok bittik . Hanidir sesimiz çıkmazken yine dillere dolandı , 2 gün bir yere kaçsak ya'lar .  Program yoğun ramazan öncesi mini bir boşluk bulabilirsek ne ala , bulamazsak yine güzel bir soğuk su içeriz noolur yani !


Ama ya Bozcaada'da özlemişse bizi ???













Devamını Okuyun...

İlk Doğum Günü


07.05.2017




Bebeğimizin ilk doğum günü pazar gibi şahane bir güne denk gelince ilk yıl tarihte herhangi bir oynama yapmadan tam günü gününe kutlama fırsatı bulduk .

2 ay öncesinden başlamıştı telaşı . Nasıl olacak ? Nerede olacak ? Pastası , ikramlıkları, süsleri ...

Çalıştığım otelin toplantı salonu için anlaşınca mekan içime fazlasıyla sindi. Toplantı salonu diyince akılda canlanan görüntünün aksine bizimkinde 16 kişilik büyük ahşap bir masa diğer tarafta ise tarihi eser niteliğinde orjinal sedef kakma petrol rengi harika mobilyalar vardı .

Yaklaşık 3 Eminönü alışverişi ile süsleme zırt pırt detaylarını hallettim . Tabi öncesinde Pinterest ve zevkine güvendiğim insanaların fikirlerine başvurdum . Konsepti seçtim . Baktıkça inceledikçe tablo şekillenmeye , istekler oturmaya başladı .

Küçük Prens temalı naked cake , cake pops ve cupcakeler 1 ay öncesinden sipariş verildi. Hediyelik olarak keçe anahtarlıklar yaptırdım . Ömer'in kıyafeti ayarlandı . 16 kişilik ikram masası için biblolar , yapma çiçekler ve runner en son alışverişte tamamlandı .

1 gün öncesinden herşeyi otele taşıdık . Ömer o gece babaannesinde kaldı . Biz gece 11'e kadar otelde keyifle süsledik salonumuzu . Minik bir kaç detay dışında salon sabah için hazırdı . Gün bana erkenden aydı tabii . Hemen dereotlu  kurabiye peşine düştüm. Oradan kuaföre ve hazırlanmak için otele geçtim. Ömer'in tüm bu curcunada bulunmaması , gayet sakin bir sabah geçirmesi ve vaktinde öğle uykusuna yatıp , yemeğini yiyip gelmesi gerekiyordu. Plan aynı şu şekilde ilerleyince Ömer 13:15 gibi geldi . 15-20 dakika huysuzluk sonrası açıldı. Açılış o açılış sonra resim çekilmeler dışında hiç göremedim oğlumu. Kucaktan kucağa ilgi sarhoşu olmuş, tatlış gülücükler dağıtıyordu .Sayıca baya kalabalıktık( Yaklaşık 50 kişi ) . Salon yetmedi fuaye alanına hatta yan toplantı salonuna kadar taştık . Mekanın tanıdık olmasının avantajını fazlasıyla kullandık ama hep beraber tek resim karesine girebilmek gibi bir lüksümüz olmadı maalesef. 

2 aydır titizlenip hazırlandığım gün bir çabuk bitti gitti. Ama Ömer'e göstereceğimiz çok güzel anılar ölümsüzleştirdik. Misafirler Ömer büyüdüğünde izlemesi için teker teker iyi dilek videoları çektirdiler :) ve zirilyon tane muhteşem kare çekildi :)

Hayır ilk doğum günü çocuk gayet keyif aldı , evet biz kendimizi de eğlendirdik , evet pek çok kişi için çok saçma bir abartı ama hepsine değdi ve Ömer gayet anladı . Doğum gününün keyfini fazlasıyla çıkardı . Ömer kalabalık ve ilgi çok sever. Tribünler doldukça  mest oldu onun şebeklikleriyle keyifler hep yerindeydi . 











Böreksiz asla ! 


*Bazı insanların benim ile ilgili özel günlere alerjisi vardır. Hayatını resmen benim en mutlu olduğum günleri baltalamaya adamıştır. Bu güzel günün akşamı da kötü bitti . Hafızama biriktirdiğim ölsem unutmayacağım anılara bir yenisi daha en baş köşeye eklendi . Ama bu sondu.
Bundan sonra ben, oğlum,Mustafa ve mutluluğumuza ortak olan herkesle mini mini çekirdek bir aile olarak hayatımıza devam ediyor olacağız...


Devamını Okuyun...

İlk Kaçamak


Bebekli hayata terfi ettikten sonra beynimi parçalara ayırıp , çok yönlü düşünemeye başladım, analitik zekam gelişti resmen ! Salondan mutfağa giderken bile güzergahım üzerindeki yapılabilecek işleri gözümle hızlıca tarıyor , enerjiden ve vakitten tasarruf sağlamak için min vakit ve enerji ile max fayda sağlamaya çalışıyorum.  Tüm çocuklu anneler bunu zaten uzuun yıllardır yapıyorlardır ama ben bu işte daha yeniyim. 
Beynim sürekli ayık , tv karşısındayken bile bir sonraki ayağa kalktığımda şunu şunu da yapayım bari diye sürekli düşünüyor ve unutmamak için tekrar ediyor :) 
Yaşam tarzımızın artık bu şekilde oluşundan mütevellit karı-koca yaptığımız minicik bir kaçamaktan bile maximum fayda sağlayıp , doyup şişip eve döndüm.

Bedenen, ruhen ve zihnen çok fazla yükleme ve koşturma durumu bende alarm vermeye başlamıştı kaçmaya karar verdiğimizde. Lohusa kafasına tamamiyle dönmüş , çıtırdan kan kusturmaya başlamış ve Mustafa ile 10 yıllık hayatımın en uzun küslüğünü yaşamıştım . Tam 1 hafta uyuzluklardan uyuzluk beğenmiş, anneler gününde tatlış sürprizi kapınca bir de üzerine tatil planı gelince birden pambıh şeker olmuştum :)

18 mayıs Perşembe sabahın 6 sında yataktan fırladık ve hemen yollara düştük . Yine vakti verimli kullanma  zart zurt derken termosa çayı fulleyip , yolluğumuzu yanımıza alıp hızla terk ettik İstanbul'u .
 İlk durak Tekirdağ merkezdeki flört yıllarında yurda dönerken otobüsün mola verdiği çay bahçesi oldu .Klasik okul yılı sohbetleri , minicik bi gıybet arası sonra haydi yolcu yolunda gerek!!!  Ardından ver elini Geyikli !!! derken önümüzden kaçan ada vapuru ve başıboş 2 saat. Tatilde bile yavaşlayamadık ....  diye düşünürken 2 saat bekleyeceğimizi duyunca bizde el frenini çekip sahilde boş boş bakındık mecbur . Arabayı feribot kuyruğunda sıraya soktuğumuz için fazla uzaklaşamadık . 
Derin bir nefes alma fırsatı oldu bize de .
Geyikli'deki mecburi duraklama dışında 2 gün boyunca hep 'hadi şimdi buraya , şimdi şuraya, oturmayalım , vakit kaybetmeyelim , iyice yorulalım öyle ' dedik birbirimize sapık gibi :) 

Nihayet vapura bindik , deniz çoook dalgalıydı, şahsen ben ayıla bayıla ulaştım kıyıya. Hırçın dalgalar neredeyse tüm arabaları su içinde bıraktığında kısa bir süre ümidi kesmiştim ama çok şükür sağlam inebildim vapurdan. Saat 2 olmuştu ve taaaam 24 saat vardı Bozcaada 'da geçireceğimiz. 24 saat bizim gibi bir çift için gaminet :)  Önce Mustafa'yı doyurup hemen başladık adadaki tüm sokakları teker teker, santim santim gezmeye.Bir tatil klasiği olarak ev seçmeceler, beğendiğimiz evlerin önünde çıtırdan hayal kurmalar vs. Dedim ya yavaşlayamadık. 1 saate bitti ada sokakları . Oradan otele yerleştik . Gelecek istasyon tekrar ada merkez ve Yunatçılar. Tek kişilik şarap tadım menüsünü test ettik . Efsane şarkılar çalan şarap evinde bedenen aynı evde yaşadığım fakat ruhen kilometrelerce uzak kaldığımız kocamla uzun zaman sonra telaşsız bir sohbet etme fırsatı buldum . Görüşemeyeli baya konuşacak şeyimiz birikmiş. Yıllardır görüşmeyen 2 eski dost gibi çenem ağrıyana kadar konuştum , konuştum... Derin bir nefes alıp sakince birbirimizin yüzüne bakmayalı ne kadar uzun zaman olmuş...  Beyazların artmış senin dedim :) Fark etmemişim :)  Şarap evinde verdiğimiz 1 saate yakın molanın ardından  dooğru Ayazma'ya gittik. Housekeepingci kocanın arabadaki çaputları sayesinde denize ayaklarımızı soktuk. Plajda güzel bir yürüyüş yapıp temizlenip çıktık oradan.Sonra tekrar ada merkeze dönüp turistik olmayan kısımlarını, yerlilerin yaşadığı sokakları da turladık . Ayak basmadığımız sokak kalmayınca akşam serinliği desemde inanmayın akşam ayazı için daha sıkı giyinmeye döndük ve hiç oturmadan tekrar sokaklara döküldük :) Akşam yemeği için tüm cıvcıvlı restaurantları gezip kısıtlı bütçeli tatilimiz için kendimizi kazıtlatmak yerine harika bir pidecide durduk! Yediğim en güzel lahmacun listesinde zirveye oynar Net ! Tıka basa doyup yine güzel bir tur atıp günü bitirdik. Gün bittiğinde sanki 2 gündür oradaymışız gibi bir hoşnutluk vardı yüzlerimizde. Halbuki sadece 8 saat olmuştu geleli.

 Sabah yine erkenden kahvaltımızı edip biraz bahçe keyfi yapıp araba ile tüm adayı karış karış gezdik  Son bir veda kahvesi ve Çiçek Fırın ( Kavala ve damak çatlatan şiddetle tavsiye ) ganimetlerini alıp feribot sırasına doğru iliştik . Dünden bugün öğlene kadar nüfus % 150 artmış, dün bizim ferah feza resim çekildiğimiz köşelerde mini izdihamcıklar oluşmuştu :) 

Tam zamanında gidiyoruz diye veda ettik adaya ,burnumuzda tüten Ömer'e doğru yola koyulduk.Gidiş yolu ne kadar çabuk bitiyorsa, dönüşler de o kadar sakız gibi uzadıkça uzuyor . Eve vardığımızda ben kocaman bir sarılma beklerken o beni görünce kafasını çevirip oyununa kaldığı yerden devam etmeyi seçti ama olsun o da beni seviyor biliyorum :) 

Bulduğumuz 2. fırsatta yine kaçmak için planımızı yaptık. Rotamızı çizdik . 
( ilk fırsat ramazandan sonraki ilk hafta kız kıza bir organizasyon ile değerlendirilecek ! )






En dandik telefonun kamerasının bile adanın güzelliğinden dile gelip harikalar yarattığı bir kaç resim,

















Devamını Okuyun...

Bahar Gelmiş Yüreğime



En sevdiğim zamanlara geldik. Terletmeyen ama pırıl pırıl havalar geldiii. 
 İnsanı evdeyken hapisteymiş gibi hissettiriyor. 
Cıvık sıcak havaları da hiç sevmem . Baharlar tam benlik. Ruhumu okşar, depresyondan çıkarır , yürek unutur da şükretmeyi bahar hatırlatır insana . 
Yaşadığını hisseder insan . Farkındalığı artar.

Ölmekten en çok bahar aylarında korkarım . 
İnsan hayranlıkla izliyor doğanın uyanışını ve bir gün toprak olup bunların hiçbirine şahit olamayacağını düşünüyor.
 Yani en azından ben öyle düşünüyorum .Belki önümüzdeki yıl doğa bensiz uyanacak ! Bu güzellikleri göremeyeceğim... 
 Ama istanbul'da her şeyi olduğu gibi baharı da tükettiler :( Kıştan çıkıp hooop kısa sürede yazın ortasına düşüveriyoruz.

2015 yılında yaptığımız çadır tatilinde İstanbul'da insanlar sıcaktan erirken , biz püfür püfür çam ağaçlarının altında tam 10 gün geçirmiştik .
 İstanbul'un sıcağı çok pis, kaçacak nefes alacak doğru düzgün bir yer yok !!! 
Bir de şehrin taaaam göbeğindeyseniz kenar köşede nefes alınacak tenha mekanlar size çok ama çok uzak demektir. 
Dünya trafik çekip 2 temiz hava almaktansa , soğuk bir duşu yeğliyoruz çoğu zaman :)

Bahar demek benim canım çekirdek ailem için bolca plan , bolca hayal demek .
Yıllardır tek bir hayalimiz var. İstanbul'dan gitmek.
 Oldurmak için bir şeyler denedik, çok fazla hesap kitap yaptık . 
Kpss'ye bile girdi Mustafa, hazırlandı ama olmadı.
 Kuzey Ege hayalimiz. Adı bile belli Burhaniye :) Ama ne yazıkkı tam bir emekli kasabası olan Burhaniye'de bize pek ekmek çıkmaz.

Paylaştığımız insanların önerisi ve yönlendirmesi ile pek çok seçenek geldi önümüze. 
Şuanda en içimizi ısıtan Bodrum fikri oldu. Tanıdık olması , iş konusunda yardım alabilecek olmamız iyice yüreklendirdi bizi .
Dolayısı ile bu yıl istikamet Bodrum olacak :) 
Bu yaz ve önümüzdeki yazı bodrumda geçirip araştırma yapacağız, dip bucak gezip acaba biz burada yaşayabilir miyiz ? diye soracağız kendimize. 
Cevap belli gerçi ama  :) Her tatilde gittiği yerlere aşık olan , çıtası pek yükseklerde gezmeyen mütavazi bir çiftiz . 
Şarköy aşıklarıyız biz neticede :)
 Minicik ufacık deniz kasabalarında mutlu olmayı çok iyi biliriz elbet :) 

Ne zaman mutsuz olsam bu koca fanusun içinde kendimi hep salaş kıyafetlerimle köy pazarlarından alışveriş yaparken hayal ediyorum .

 Mis kokulu pazarlar , taze otlar , lezzetli meyveler ...





İstanbul'un yazlarını 2 yıldır protesto ediyorum  aklımca. 
Ne meyvesi ne de yazı güzel. En sevdiğim meyveleri bir heves alıp elma gibi kütür kütür ve tatsız şekilde yemekten bıktım . 
Yazları kavun karpuz dışında hiçbir şey almıyorum eve. 
Yazın pazarda gezerken hep mırıldanırken buluyorum kendimi '' Güzel görünüyorsunuz ama tadınız berbat !!! Kokmuyorsunuz bile !!! Eğer bir gün buralardan gidersem çileği , kirazı, şeftaliyi kayısıyı yemelere doymiiiiycam :) ''

Ben günümüz şartlarına nispeten daha çocuk gibi büyüdüm. 
Bahçeli bir binada otururduk. Ayrıca sokağımız çıkmaz sokaktı. 
Karşımızda dut ağacı vardı sürekli tırmanır daha olmadan dutları yerdik . 
Bahçeden bahçeye gezer dururduk .En büyük yaramazlık cezam sokak yasağıydı. 
Cezalıysam eğer içim erirdi sokaktakileri izlerken ...
 90'ların en güzel zamanlarında , ( İstanbul'da ) sokakta büyüyen SON çocuklardık !!! 

Ama oğlumun yeni nesil çocuklar gibi '' '' bilgisayar bitkisi '' olarak büyümesini asla istemiyorum . Toprakla haşır neşir olarak, yalın ayak , özgürce koşturarak büyümeli . 

Çamurdan pasta yapmadan, sümüğünü koluna silmeden , sokağı bırakmamak için altına ıslatmadan büyüyen çocuk olmaz ki !!!

Sebeplerime sebep ekledim Ömer ile. 

Çok değil eğer hedeflediğimiz tarihte bu boktan şehri bırakıp gidebilirsek Ömer 3-3,5 yaşında olacak. Ömrünün sonuna kadar hatırlayacağı çocukluk yıllarında onu bu koca fanusta esir etmeyeceğiz :) 

Bodrum , Burhaniye yada x bir yer hiç farketmez. Yeşilin ve mavinin olduğu her yer bize hayallerimizdeki hayatı sunacaktır. Tek kaygımız iş ! Turizmci anne baba olmak içimizi biraz rahatlatsa da piyasalardaki belirsizlik yüzünden pek de şanslı gibi göremiyoruz kendimizi. 

Turizm umarım eski güzel günlerine döner ve biz hiç tereddütsüz buraları bırakıp gidebiliriz..Amiin ! 








Devamını Okuyun...

Yeniden ve Disiplinle...










Eskiden günlüklerim vardı. Usanmadan yazardım . Her detayı atlamadan not alırdım. Beni dinleyen , ruhuma hitap eden , çocuk ruhuma inmeye tenezzül edecek kimse olmadığından öfkem de mutluluğum da satırlardaydı . 
Depresif bir yazışmam cici annişkomun eline düşmüş oda beni rezil edebildiği kadar etmişti sağolsun. Babam asla ağırlığını koyamamış , ben ise fazlasıyla '' psikolojik şiddet '' görmüştüm !!!

 Çocuk psikilojisinden anlamaya çalışan, o dönemde yapılan herşeyin benim beynime kazınacağının bilincinde olan 1 Allah'ın kulu olmadı yakınlarımda. Bende küstüm satırlara.
 Elime kalem almadım artık.
  Ta ki küçük mucizemin içimde yeşermeye başladığı haberini alana kadar :) 

Keşke yazsaydım diyorum hep. 2006 yılı benim yeniden doğum yılım. 2006 dan bugüne tam 11 yıldır sol yanım dolu ve gözyaşlarımı silen bir hayat arkadaşım var .
Çok güzel günler yaşadık beraber Mustafa ile . 
Yazmadığım için çok ama çok mutsuzum.
 Çünkü zamanla en belirgin anılar haricindekiler uçup gitti aklımdan :(  
 Eskiden kapalı kapılar ardında ağlarken farkedilip , göz yaşlarımı silmesi için beklerdim hep birilerini. Yalan değil zamanında gözümün yaşını unursamayanların yüzüne kapattım bende kapıları. Gün geldi devran döndü.
Kapılar kapandığıında kimse yediği haltı görmeyip bana hayırsız evlat , torun , kuzen , yeğen vs damgası yapıştırdılar. 
Çok da fifi dedim ve kendi hayatıma döndüm.
Artık kendim ve sevdiklerim için yaşamaya devam ediyorum . 

Velhasıl kelam evde günlük yaptım ama yazmak gerçekten lüks oldu .
 Sadece Ömer in günlüğünü aktif olarak yazıyorum ama evde hep bir curcuna koşuşturma halindeyken diğer kişisel bir günlük olayı gerçekten zor oldu. 
Bende burada yazmaya karar verdim . Yıllar hızla geçiyor , yaş dayanmış 30'lara.
 Daha ne bekliyorum anılarımı ölümsüzleştirmek için ? 

Bu yazı da tekrar düzenli bir şekilde yazmaya başlayacak olmamın  girizgahı olarak burada dursun bakalım   :)






Devamını Okuyun...

11. Aydan Notlar



Hayatımız sonunda rayına oturdu. Ömer 1. yaşına basmak üzereyken artık ''olduk biz! '' diyoruz.

İş hayatı , ev hanımlığı , annelik , açıktan öğrencilik, hepsine yetişiyorum. Gece 10 dan önce popomun yer göremeyişine alıştım. Pratiği oturttum . Aynı anda bir kaç işe bulaşıp aynı anda bitirip kendime vakit açmaya başladım :) 

Çarşambaları, bakıcısı ile güzel vakit geçiren Ömer tarafından annesine verilen bir tatil günü :)
 Bolca gezip kahvemi içiyor, hemde dışarıda yapılması gereken tırı vırı işler varsa onları hallediyorum . 
Belki bir dost ile denk gelip biraz özlem gideriyorum, iki lafın belini kırıyorum  vs vs :)

Hayat bizim için çok değişti, farklılaştı , anlamlandı ama bazen başımı koyar koymaz horlamaya başladığım omuzda, eskiden huzur bulduğum günleri özlüyorum . 
Bunun için bulduğum çözüm ise arada karı-koca baş başa takılmak.
 Henüz verimli bir sonuç alamadım . Mesela dün akşam Ömer babaannesinde kaldı ve biz baş başa keyifli vakit geçirmek yerine ölü gibi uyumayı tercih ettik . Bunu da elbet çözeceğiz.

Ömer ve Mustafa nın uyumu beni çok mutlu ediyor. Ne Mustafa ''İşten geldim ben ! Yorgunum !!!'' diye köşeye çekilen bir baba oldu ne de Ömer insanı sıkacak kadar huysuz bir çocuk ! 
Beraber çok mutlular, onlar 1 mutluyken ben 30-40 kere falan mutlu oluyorum ! 
Bir de ev işlerine destek olma kısmı var. Eski işinde pek güç bulamazdı kendisinde ama artık Ömer i o yıkıyor mesela çünkü belim çok ağrıyor onu yıkarken .
 Ya da çamaşır asarken yardım ediyor ya da sofrayı toplarken vs vs. 
Nankörlük edemem bu konuda baya bir şanslıyım !

Ömer'den sonra hayattan öğrendiğim en önemli şey ; 
hayatın her dönemi sadece 1 kere yaşanıp hoooop bitiveriyor .
 Eskilere takılıp kalmak bugünlerin tadını kaçırıyor. Biz hep bir önceki yaşadığımız dönemi hatırlar ve özleriz .
 Eskiye takılınca bugünler anlamını yitirir. 
Bir bakmışız zaman uçmuş gitmiş, farklı bir döneme girmişiz bu sefer en son geçirdiğimiz güzel zamanları anarız bolca . 
Halbuki ne kadar yanlış . 
Okul yıllarını çok özledik , okul sonrası beraber yaşadığımız yılları çok özledik . 
İlk evli olduğumuz yılları çok özledik . Askerlik sonrası hayatımıza devam ettiğimiz yılları çok özledik. 
Şimdi de çocuk sahibi olmadan önceki zamanı yad ediyoruz. Daha özgür olsaydık , daha çok gezseydik diye ama bu sefer bu güzel günler geçiyor.
 Ömer müthiş bir hızla büyüyor. Bundan 1-2 yıl sonra Ömer in bebek olduğu yılları çok özleyeceğiz. Bu geriye dönüş döngüsünden kurtulmalı , anı tüm güzellikleriyle yaşamalı ...
 Mesela düşünüyorum da Ömer 2-3 yaşlarında bir cocuk olduğunda onun boğumlarını , yoğurt kokan gıdısını , tombik yanaklarını , poposunu taşıyamayıp sağa sola devirişini, yatak odamıza sinen bebek kokusunu çok özleyeceğim. 
Artık anne- baba olayını oturtmasıyla bize iyice bağlandı , bizi görünce yüzünde güller açıyor ya insanın tekrar içine sokası geliyor .
Onun doğduğu güne gidiyorum sürekli , ameliyathaneye tek bedende girip nasıl 2 kişi olarak çıktığımızı , onun ilk ağlamasıyla yanağımızdan süzülmeye başlayan gözyaşlarını ...
 Sanki dün gibi ama tam 1 ay sonra 1 yılı bitti bile :(




1. yılın eşiğindeyken 1 tanesi patladı patlayacak şekilde bekleyen tam 4 dişi var evlatceyizimin.

Emeklemek, sıralamak, yüz üstü durup debelenmek falan pek benim asilzade oğluma göre değil. Dimdik oturmayı sever o . Kaka yaparken bile birazcık yan döndüremezsiniz :) 

Geç yürüyen ana-babanın tembel oğludur kendileri  :) 







Devamını Okuyun...

Mutlu Anneler Mutlu Bebekler


Son yazımdan bu yana hayatımda çok pozitif değişimler yaşadım .

Öncelikle ev işlerini saldım . Yemek yapamayınca '' Aman canım benden kıymetli mi ? '' deyip kahvaltıya dadandım . Anne topuzumu açtım . Sürekli aynı yerden topladığım saçlar saç derimi havasızlıktan mahvetmiş. Neredeyse kel kalacakmışım :)
' Doğum kilolarına veda ' sloganıyla -3 kiloyu gördüm tartıda. Göbekte 6 cm incelme de ballı kaymak oldu yanında :)  ' Hayır ben yemeyeceğim' cümlesini sıkça kullanır oldum son haftalarda. Ayyy ne mutlu bana :)
 ( Kafiyeden öldüm )


İlk fırsatta 2 arkadaşımla birlikte akşam dışarı çıktım . Ömer'i istop oynar gibi babasının kucağına bıraktım :) Evde isyan fitilini ateşleyip '' Akşam ben yokum Ömer'le baş başa kalacaksınız '' deyince Mustafa bir gerildi, ama ben kapıdan çıkar çıkmaz Ömer'i uyutma denemesi başarı ile sonuçlanınca  oda bir güzel film keyfi yapmış kafasını dinlemiş. Baba oğul sorunsuz geçirmişler Bu  güzel akşam gelecek firarlarımın önünü de güzelce açmış oldu :) 
Minicik bir özgürlük hissiyatı bile pek çok şeyi değiştirdi . Eve döndüğümde çok huzurluydum :)


Kendimi minicik şımarttığımda, birazcık iyi hissettiğimde nasıl daha katlanılabilir, daha pozitif, daha mutlu, daha geçimli bir insan olduğumu gördüm :) 




Uyku eğitimi kalıbından çıkıp,beceremediğimizi kabul edip, bu konuda da rahat takılmaya karar verdim. Neticede ben işe başlayınca ne bakıcısı , ne de kayınvalidem benim uyku eğitimime uymayacaklar. Ben gerildikçe gerginliğimin Ömer'e de geçtiğini göz önüne alırsak, boşa kürek çekiyorum dedim. Gerçi işin tuhaf yanı  '' Yemişim uyku eğitimini yeaaaa '' dediğim günden beri garip bir düzenimiz oldu :) 40 dakikadan 1 dakika fazla uyumayan bebenin, 2 saat kesintisiz uyuduğunu gördü bu gözler :)
 Ama eğitimsizliğin içinde tek kuralım var . Ayakta sallamamak .
( Kural dedim ya kesin sallamak zorunda kalırım bundan sonra )
Demek ki neymiş ? Çok kasmamak gerekiyormuş. Gerginlik olllduğu gibi bebeğe geçiyormuş!
1 dakikalık ayak üstü meditasyon, derin nefes ve gevşeme herşeyin ilacıymış.


Kafamdaki '' Ayyyy işe başlamadan odasında uyumaya alışsa bari'' düşüncesini de uygulamaya koydum.
(Mikemmel annelik kırıntılarıyla bir yandan hala bazı şeyleri kalıba sokma peşindeyim tabii )
 Yine başaramadık :)  Ne Ömer ,ne ben daha ayrılmaya hazır değilmişiz. Yanı başımda onu görememek uykularımı kaçırdı bütün gece . Ömer'de saat başı çığlık çığlığa ağlayarak uyandı zaten . Sabahları onun gülücükleriyle , kendi kendine konuşmasıyla uyanmaya çok alışmışım. Artık kalıba girmek , zırt eğitimi , pırt eğitimi diye dertsiz başıma dert açıp, gerim gerim gerilmek gibi bir niyetim yok . Zaten bebeğin olağan gelişim sürecinde herşeyi zamanı geldiğinde sırasıyla yaşıyoruz.
Yani artık kuralcılık yok ,
İçgüdüsel annelik var !
Orta yolu bulmak var ! 
Huzur var :)

Özetle ,
Slogan şu , Mutlu Anneler ,Mutlu Bebekler :) 


Devamını Okuyun...

Hoşgeldin Gerçek Hayat


6. aydan bildiriyorum . Buralar yapış yapış , ıslak ve kirli . 
Ek gıda serüveninin başlamasıyla evin son hali böyle . 
Ruhum mutlu , yorgun ve bazen depresif. 
Dış görünüşüm, hala dizleri 2 kat kabarmış ev pijamasının içinde ve tepede toplanmış dağanık anne topuzu modundan çıkamadı henüz. 
Buna birde + 10 kilo doğum hatırası ekleyelim piliiiiis !!!

Doğum hikayeme kadar olan sevgi pıtırcıklı ,  .... kalp beeeen, pembikli mavikli durumlar kısmını bastırıp ,sevgili oğluma vakti zamanı gelince hediye etmeyi düşünüyorum.
Hatta evde 1 tane de hamile olduğum ilk günden bugüne kadar Ömer 'e itafen itina ile yazılmış bir günlük var. 
(Anneler erken vefat edince bu gibi ayrıntılar çok daha önemli hale geliyor. Benimle beraber çocuğumun geçmişi de göçüp gitmesin bu dünyadan .
Çünkü kalan resimler dışında bir geçmişim ne yazık ki yok. Acaba ben de bebekken böyle şeyler yapar mıydım ? sorusuna cevap vereni olamıyor insanın. 
O yüzden kimsenin - hatta babasının bile - önemsemeyeceği tüm detaylar aslında kayıt altında )

Buradan sonra ise blogda ' Hoşgeldin Gerçek Hayat ' kısmı olacak . Çünkü her köşe başından ''-ce' eeeee !!! '' yapan mikemmel annişkoşlar varken bu konuda benim adım dahi anılamaz !

Doğum muhteşem bir duygu . Eve 3 kişi dönmek... 
Ona canını verecek kadar sevmek .
Uyurken gidip gıdıktan koklamak, onu ısırmamak için ellerini yumruk yapıp dişlerini geçirmek , yani anne olmak en güzel şey ama bir de eş olmak ,ev hanımı olmak, arkadaş olmak , tek başına da bir birey olmak kısmı var ki işte onlar annelikle beraber en bocaladıklarımdan .



Oğlumla vakit geçirmeyi çok seviyorum ama tüm enerjim ona gidiyor. 
Böyle olunca ne ev işlerine , ne kendime bakmaya , ne de etrafa enerjim kalmıyor. 
Uyumayan bir bebeğim var ve ben hala inatla uyku eğitimi kısmına takığım . 
O kadar takığım ki bazen Ömer' in de canını fazlaca sıkıyorum ama sanki düzenli uyku benim rahatlık ve dinlenme biletim gibi geliyor . 
Uyumadığı için günün belli kısmını memnuniyetsiz geçirdiğinden, gereğinden fazla enerji harcamak zorunda kalıyorum bu da yorgun gece uykuları , dayak yemiş gibi sabah uyanmaları demek oluyor. (Birde lanet spinalden yadigar bel ağrılarım var tabiki )

Elbette yaşadığım durum herkes için geçerli değil ama sevdiği adamla dip dibe, bir an olsun sıkılmadan 10 yılı deviren, istediği şeyi istediği zamanda yapma rahatlığına sahip, benim gibi özgür ruhlu bir insandan, bakkala gitmek için bile tam yarım saat düşünen, sonra evden çıkmak için yapması gereken şeyleri gözünde büyütüp , vazgeçip ''amaaaaan onu da yemeyiverelim canııım'' diyen üşengeç ve bezgin bir kadın ortaya çıktı . Ve bu kadın kendini bazen kafese kapatılmış gibi hissediyor. ( Özgür ruhlu derken extrem bir çift değiliz tabii ki , sadece evlenmeden önceki hayatımda 6 yıl kadar ailemden ayrı yaşadım , 4 yıldır da evliyim ve tam 10 yıldır aynı şeyleri yapmaktan keyif aldığım adamın yanında huzur buluyorum ) 
Tabi bu yorgun , boşvermiş , üşengeç ve tüm enerjisini sadece bir noktada tüketen kadın ortaya çıkarken bir dizi depresyonu da beraberinde getirdi. 
Tahammülsüz , asabi ve geçimsiz bir şey çıktı benden, canavarımsı, değişik bir şey .  
En yakın arkadaşlarımın çoğunun çocuksuz ve hatta bekar olması da beni sosyal çevremden hızla uzaklaştırdı . 
Yıllarca her sabah işe gidip, aniden içine düştüğüm 10 aylık ev hanımcılığı da  üzerine tuz biber oldu. ( Bu arada geçen hafta sevdiğimiz çiftlerden birinden bebek beklediğini öğrendik . 
Nasıl sevindim anlatamam !!! )



Kafamı Ömer'den çevirdiğim her an mutsuzluğun eşiğinde buluyorum kendimi. 
Ayda 1 kere mutlaka gerçekleştirdiğimiz anne baba saatlerinde bile yorgunluktan ve üşengeçlikten, hep aynı restauranta gidip yemek yemek de kafamı toparlamaz oldu artık .
Eşimin izin günlerinde yaptığımız alışverişler tek keyfimdi ama onda da aylardır çocuk katından başka bir yere kımıldamadığımızı fark ettik geçen hafta :)

Yoga yapıp biraz gevşemek, azıcık kendimle baş başa kalmak , deniz kenarında yürürken kulaklıkla müzik dinlemek , yine kuaför koltuğunda motive olmak , eski kıyafetlerimin içine girebilmek , hayatıma bir çeki düzen vermek, doğum sonrası yeni bedenime alışıp kendimi tekrar sevebilmek gelecekteki ideallerim arasında yer almakta :) 
1 buçuk aydır sadece hafta sonları part time çalıştığım işime çok şükür ki 15 gün sonra dönüyorum. Eminim ki işe başlayınca hayatımı düzene sokmak çok daha kolay olacak. 
Evlendiğimizden beri''1 ay evde oturamadım.Canım cicim aylarımız vardiyalı işlerde heba oldu gitti '' diye çok yakınmıştım . 
Bu 10 ay da bana bir ömür yetsin artık :)

''Bu durumu yaşayan tek benim, beceremiyorum galiba ! '' şeklindeki yetersizlik hissinden sıyrılıp kafamı kaldırıp gugılladım ki ne göreyim! Çok ciddi bir kesim doğum sonrası alışma süreci olarak adlandırılan 1 yaşa kadar olan sürede yaşadıklarımın pek çoğunu yaşıyor :) 
Bunu bilmek bile terapi gibi geldi ve bir cesaret bende yazayim istedim. 
İlerde okur okur gülerim '' vay arkadaş ne kadar eziklemişim kendimi '' diye :)

Sonuç olarak eskiden olduğu gibi kendime bir yapılacaklar listesi hazırlayıp kendi kendime terapi moduna geçtim . 
İşe döndüğümde Ömer' le düzenli bir şekilde ilgilenecek Meryem ablası ve babaannesi olacak            ( dönüşümlü olarak ) .
Gözüm de arkada kalmayacağına göre kendime biraz vakit ayırabilecek, çalıştığım otelde bir yoga merkezi olmasına şükredip öğle yemeklerinde gevşemeye, kendimle baş başa kalmaya gideceğim :)

Bir sonraki postta umuyorum ki depresyonun kör kuyularından sıyrılıp daha mutlu, huzurlu ruh hallerinden bildiriyor olacağım :)

Sevgiler,


Devamını Okuyun...

Nihayet "Dogum Hikayemiz"




Son 1 aydır geceleri üçer beşer cümle yazaraktan nihayet hikayemizi bitirmeyi başardım . Hamileliğim boyunca elimden geldiğince yazmaya çalıştığım blog günlüğümün Ömer' den önceki kısmını aşağıdaki hikayemizle noktaliyorum.Deli gibi tirstiğim suni sancı ve sezeryan doğumla nasıl yüzleştim ?06 mayıs 2016 da saat 15:30 da öğrendim ertesi gün Ömer'imize kavusacagimizi. Doktorum plesentada olan bir problem nedeniyle 40. Haftadan daha ileri gidemeyecegimizi anlattı.Korktum ilk önce , kendimizi en yakın cafeye atıp, daha hazır değilim diye yaklaşık 1 saat ağlayıp sızlandiktan sonra son hazırlıkları yapmak üzere tam anlamıyla koşturmaya başladık. Paşabahçe'ye çikolata kaselerimizi almaya gittik sonra Divan'dan içlerini çikolatalarla ve lokumlarla  doldurduk  . Ufak tefek birkaç alışveriş daha yapıp,akşam bana moral olması için en sevdiğim meyveleri pazardan toplayıp evin yolunu tuttuk. Valizleri açtık son kontrolleri yaptık . Bir yandan mutlu,bir yandan sonsuz gergindim . Yarın beni neyin beklediği ile ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu. Biz panik ataktan muzdarip insanlar bu gibi durumları hiç sevmeyiz. Herşeyi en ince ayrıntısına kadar bilmeli ve tüm detaylara hakim olmalıyız. Belirsiz durumlar ise çok sıkıcıdır. Atak sebebidir . Sıkıntı verir. Tüm akşam sürekli birşeylerle ugraşşam da bir yandan meditasyon yapıp kendi kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Sanırım bu sayede gece şaşırtıcı derecede rahat bir uyku çektim 😊 sabah kahvaltımızı yapıp eşyalarımızı yükleyip hemen benim yatişimi yapmaya hastaneye gittik.  
  

Hastaneye taşınma öncesi

Evden son kez 2 kişi çıktık 

Biz doğurmaya gidiyoruz ✌

Yatışım yapıldı  ve ben bir anda suni sancı istemem direk sezeryan olsun gibi saçma bir cümle kurdum ( Nasıl korktuysam  😊)  neyse ki doktorum kabul etmedi. Damar yolu elimin üzerinden açıldı . Kan alındı . Deste deste kağıtlara imza atıldı veeeee suni sancı serumu belirdi uzaklardan 😊 İlk 2 saat neredeyse pek sancım olmadı tabi açilma da yok 😔 nst ye bağlı , stresli ve sıkılmış bir şekilde yatarken hemşirelere yatmak istemiyorum diye baskıya başladım sürekli hemşireleri çağırıp beni ne zaman kaldiracaksiniz diye kafa ütülüyordum . Yataktan kalkabildigimde ilk çatı muayenem geride kalmıştı . Ömer'in kanala girmeye niyeti yoktu, açilmada yoktu. Yataktan kalkınca moralim yerine geldi . Şiddetlenen sancılar ayakta daha rahat geçiyordu . Hem yürüyor hem pilates topu üzerinde çalışıyordum. Sancılar şiddetlense de keyfim yerindeydi. Resimler çekildi . WhatsApp gruplarima sürekli güncel resimler atıyor, durumdan herkesi bilgilendiriyordum . Yaklaşık 4 saatlik kısım baya iyi geçti . Ben rahat olunca , pilates topunun da etkisiyle sonraki çatı muayenesinde açıklık tam 4 cm olmuştu. Bu daha da moral oldu ama bir süre sonra doktorum geldi ve bebeğin başı hala kanala girmediği için sezeryan yapmamız gerektiğini anlatıp bizim tercihimizi sordu.

Aramız iyi o ara. Acı vermiyor pek. Suni sancı serumu kalp ben 😊



Nihayet yataktan kalkabildim pozu 

Doğuramasamda denedim diyorum . Vicdanım rahat 😊 


 Oy birliğiyle sezeryana karar verdik. Normal doğurmayı o kadar istiyordum ki daha doğrusu kesilmekten o kadar korkuyordum ki, herkes sezeryan için start verip koşuşturmacalara başlar başlamaz saatlerce keyifli ve relax bir şekilde sancıları karşılayan, güleryüzü ve sakinligiyle hemşirelerin ilgisini çeken ben ,başladım zırıl zırıl ağlamaya. Hıçkıra hıçkıra ağladım . Içimden "boku yedin kızım şimdi seni canlı canlı kesecekler!" diyip diyip ağladım. Apar topar fotoğrafçı arandı . Mustafa'yı aldım yanıma ve hızla ameliyathaneye cikarilirken hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim . Ailemle vedalaşırken beni görenin gözleri doluyor , mırıldanan dudaklardan herkesin bana dua okuduğu anlaşılıyordu.Ameliyathane kapısında ayırdılar Mustafa ile beni . O soğuk odaya alındım. Tepemde belki 10 kişi var. Herkes hızlı hızlı birşeyler yapıyor , koşuşturuyor. Bu arada iğnem yapıldı,uyuşma bekliyoruz. Etraftakilerin ne yaptıklarını takip etmeye çalışıyorum ama pek mümkün değil. O kadar hizlilar ki , eyvah diyorum şimdi beni Mustafa gelmeden kesecekler . Sonra hemşirelere yaptığım baskının aynısını tepemde uçuşan insanlara yapmaya başliyorum. Basliyormusunuz ? Ama benim kocam gelicek, fotoğrafçı gelecek, kocamı da alın içeri , kocam , kocam nerede diye kafa ütülerken biri sesleniyor 'kocayı içeri alın '. Derin bir ohhh çekiyorum. Mustafa geliyor bonesini takmış tedirginligi yüz ifadesinden dışarı çıkmış bütün ameliyathaneyi doldurmuştu 😊 Zeliha 'da fotoğraf makinesiyle içeri girince gönül rahatlığıyla kesilmek üzere çenemi kapattım . Arada damar yoluma vurduklarinda 'yavaş!! Acitiyorsunuzzzz' diye cirlamaktan da geri kalmadım tabii ki 😊 Derken sanırsın o masada bir insan evladı kesilmiyor başımdaki anestezi uzmanı ve hemşire başladı dedikodu yapmaya . Arada bana dönüp başıma gelecekleri anlatıp sakın olmamı söylüyorlar sonra giybete devam 😊 Nedenini bilmiyorum ama içimde dehşet bir hareket etme isteği var. Önce başımı sağa sola çeviriyorum . Uyarılara rağmen başımı çevirmeye devam edince,Mustafa'ya kafamı sabitleme görevi veriliyor , kafamı oynatamayinca parmak uçlarımı hareket ettiriyorum. Acı elbetteki yok ama karnımın üzerindeki 2 çift elin ne yaptığını gayet net hissediyorum . Sonra Ömer'in çıkması için biraz bastiracaklarini söylüyorlar , bir sarsintinin ardından ağlama sesi çınlıyor odada. Gözyaslarimiza start verilmiş gibi aynı anda ağlamaya başlıyoruz Mustafa ile, bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlarken, bir yandan şükürler , dualar dökülüyor dudaklarımdan . Sonra içimde tuhaf bir heyecan belirdi ve başımdaki dedikoducu ekipten biri "Heyecan yaptık galiba" dedi ve ben birden leyla gibi oldum . O anda ne yaptı çözemedim ama sanki 1 büyük rakıyı tek başıma devirmiş gibiydim. Ömer'i yanağıma doğru verdiklerindeki kısmı çok net hatırlamıyorum bu yüzden 😞 ama bol bol ağlaştık onu çok net hatırlıyorum . (Verdiğimiz en doğru kararlardan biri de Mustafa'nin yanımda olup , o eşsiz anlarda benimle beraber olmasıydı sanırım ) 


Sonra Ömer ,Mustafa ve Zeliha odadan çıktı, dikilmek üzere bir başıma kaldım . 10 dakikada Ömer'e kavuşup, 15 dakika dikilmeyi bekledim . İlk 10 dakika zırt diye geçerken,sonraki 15 dakika 15 yıl gibi geçti. Dikildikten sonra kısa bir ısıtma işleminin ardından odaya gitmek üzere yola çıktık . Oda süslemeleri tamamlanmış .


 Ömer'i hazırlamışlar . Yarım saat önceki gerginlik yerini gozbebeklerinden kalpler fişkirtan , Mutlu - Musmutlu kocaman bir aile tablosuna bırakmıştı. Sonrası çok kalabalık , çok gürültülü . Hafızamda bir uğultu gibi.Net olan tek görüntü ise hemşirenin kollarında bana doğru gelen, koca gözleriyle çipil çipil ağlamadan etrafa bakinan can parçam 💞Uzak yollardan, taaa canımın içinden geldi kollarımıza 😍 Ilk görüşte aşk diye buna denir işte .


1 saat önce sancilarin da etkisiyle karnımda dört dönen minik bebeğim kanlı canlı kollarımda 😍😍 Sonrası ise her annenin yapmış olduğu gibi . Sıfır uykuyla, acaba nefes alıyor mu?? diye kontrol ederek geçti . Şükürler olsun ki ikimizde herhangi bir sağlık sorunu yaşamadan planlandığı vakitte evimize vardık . 
Günler haftaları , haftalar ayları kovaladı ve daha dün gibi dünyaya gelişine saniye saniye şahit oldugum bebeğim , 3. Ayını doldurdu da annesine gülücükler, kahkahalar atmaya başladı bile ...

Hayatımıza katılacağını öğrendiğimiz ilk andan beri bize hiçbir zorluk yaşatmayan, kendimi dünyanın en prenses hamilesi gibi hissettiren , Aynı bedende bize verilen sürenin tamamlanmasinin ardından ise ufak bir müdahale ile sorunsuz aramıza katılan bebeğim ... Sen kocaman bir puzzle in en son parcasiydin. Sayende Biz olduk , aile olduk , Tamam olduk 😍

Sonrası mı ???




Sonrası  bebe mavili , toz pembeli , bombilibilibiliboooom 😊




*** Yine telefondan hazırlamak zorunda olduğum yazım otomatik düzeltme ve telefondaki  yavaslik sebebiyle hatalarla doldu ama yazıyı hazırlarken uyku vaktimden yediğim için titiz bir düzeltme yapamıyorum maalesef 😔 

Devamını Okuyun...

Mutlu sona adim adim (39. hafta )




Muhtemelen bir sonraki yazımda tepemde bir anne topuzuyla 'loğusa depresyonu' denen kör kuyulardan bildiriyor olacağım . Şuan 39. Haftanın içindeyiz . Cuma günü 40. Haftaya başlayacağız ve cuma sabah ki doktor randevumuzda bir türlü doğuramayan annenin akıbeti belli olacak.

Acısıyla tatlısıyla .... demeyeceğim çünkü tadından yenmeyecek bir hamilelik geçirdim.Bu yüzden bu süreçten bahsederken ballı lokma tatlısı diye bahsedeceğim :) Korktuğum pek çok şeyi yaşatmadi bana paşam.  39. Haftamda hala günde ortalama 3-4 km yuruyebiliyor, evi süpürüp , toz alıp , kimse görmeden sandalye tepelerinde dolaplara  uzanabiliyorum. Bunun yanında her ne kadar 9 aylık hamile olsam da sanki doğduğumdan beri penguen yürüyüşü yapıyor , ayaklarımı görmüyor , kot pantolon giymiyor ,yüzüstü yatmıyor gibiyim. Doğumun hemen sonrasında eski alışkanlıklara geri dönebileceğim fikri bile bir tuhaf. Sabırsızlık tavan yapmaya başlasa da aslında buralar da iyiydi böyle 😊

Yalancı sancilarla yaşamaya o kadar alıştım ki artık sancım var diye kimseye söylemez , Hiç takmaz olmuştum . Ama geçen gece çok gerçekçi sancılar gönderdi oğlum içeriden 😊 Gece saat 1 gibi kalktım . 'Evet galiba bugün kavuşacağız ' diye heyecanla bonus saçlarımı düzlestirdim. Makyaj malzemelerini toplayıp valize attım ama sancılarım kesildi. Oyun yaptı yine bizim ufaklık 😀😀 Sonra 3 buçukta mânen oğluma sarılarak ama aslında sadece ona dokunarak uyudum. Yine ana oğul tek bedendeydik 😊 Aileden olayı duyanlar beni mahallenin delisi ilan etti . Doğum sancıları geldiğini hissettiğim anda aklıma ilk gelen şeyin saçlarımı yapmak oluşu herkesi oldukça eğlendirdi.

Babamız o kadar heyecanlı ki , şakayla karışık 'Hadi Allah rahatlık versin belki bu gece doğururum dediğimde, aklı başından gidiyor . 'Ay Allah korusun ben hazır değilim daha deme öyle ' diye tepki veriyor , arayip  'doğum başlayınca haber verin' diyenlere , 'Ben o panikle veremeyebilirim benden telefon beklemeyin 'gibi tembihlerde bulunuyor 😊 ( bense onu doğuma sokmanın derdindeyim 😂😂)  Çok gülüyorum onun bu şaşkoloz hallerine ve Ömer'e sürekli anlatıyorum ne kadar şanslı bir bebe olduğunu.


Bezelye parmaklıma ,

Biliyorum keyfin yerinde ama dışarısı çok güzel !!!  Artık  gelsene :) :)
Baban her akşam sahilde çocuklarıyla oynayan babaları izleyip , sana futbol oynamayı öğreteceği , paytak paytak koşarken düşüp mızmızlanacağın günlerin , ben ise ilk ağlayışların ile hayatımda yepyeni bir sayfa açacağın günlerin hayalini kuruyorum :) Pek çocuk sevmeyen bir çiftin göz bebeklerinden kalpler fışkırtan miniği , gel de mutluluğumuza mutluluk , ömrümüze ömür kat :)
Annenin şanssizliklari, zamanında yaşadığı mutsuzluklari, hatırlamak bile istemedigi yılları gani gani mutluluk olsun da dönsün sana . Sen hayatı erkenden öğrenmek zorunda kalma. Çocukken çocuk kal. Masumiyetini çalmasinlar ellerinden. Incitmesinler seni. Üzerinden uzun yıllar bile geçse kapanmayacak derin yaralar açmasınlar sana miniğim ...

Yazamadığım haftalarında minik özeti ,











Devamını Okuyun...